“Çocuk ölümleri için,
yas ile…”
“Adam
uyandığında kadın yere
yatmıştı.
Gökyüzüne bakıyordu. Çocuk yanında
duruyordu. Onu da bluzuna
sarmıştı.
“Ne oldu?” diye sordu
adam.
Kadın hiç
kımıldanmadı. “Çocuk öldü.” diye
cevap verdi. Adam yerinden
fırladı. “Öldü mü?” dedi
adam. “Demek öldü?!”
“Sen uyuduğun
sırada o öldü”
dedi kadın.
“Neden beni
uyandırmadın?”
“Neden seni
uyandırayım ki” diye
sordu kadın.”
WOLFDİETRİCH SCHNURRE
(Kaçarken)
İÇİMDEKİ CESET
ağacın şarkısı bu: akşamdan
ürken rüzgâr ve
çıkrık iniltileri, susamış
hayâlin izinde.yapraklar arasında
ürperen unutuş, sabah olmayacak
korkusu kuşların soluğunda. çocuğun kıyılarına
vuran uğultu; uzakta,
günlerin ölüsü üzerine
kırılıp düşen huzur… boğulmuş bahçeleri
biriktiren manzara…yalnızlığın şarkısı
bu: mecbursun yazgına…
oyunların
dışında kaldı suskunluğum,
paylaşıldı bilyeler, sokaklar
sobelendi, saklandığım
yerde unutuldum. eşiklere sığınıp
beklemek
hayatın
anımsayan yüzünü, küfretmek, düşlerin terkisinde
koşturmak
top peşinde ve
susayıp ağız dayamak
komşu çeşmelere… pencere
camlarına
yapışmış her çocuk kederin mührünü
taşır gözlerinde.
ceviz
ağaçlarının altında yağmuru
bekleyen sevinç, karanlığa duman
olan babanın hüznü, buğusu
tüten bir ceset
taşıyorum işte, yenildim.
şiire sarılan çocuğun
müntehir düşleri ufalanıyor
ellerimde, duâlarla
ana rahmine bağışlanmış
umut tükendi artık. söz
verilmiş kurbanların
arzulu kanı sızıyor
boğazımdan, çürüyor
saçlarımı saklayan sandık.
kardeşlerimin
çocuk gözleri kara
kara bakıyor hâlâ, babam
gün aşırı
ölüyor yeniden. kapanan kapıların kalbime
çakılan sesi ve duâlar,
isyanı
müjdeleyen duvar. aynalara çarpıyor
yarım kalmış sözler,
babam yüzümde susuyor, yaşlanıyor inancım. şiirin bataklığında
kaybolmak
sessizce ve unutmak
mutsuzluğu, yanıldım!.. yanıldım…
zaman ilerliyor çarparak
meridyenlere, çoğalıyor
içimdeki ceset,
ölü çocuklar topluyor
yelkovan yeryüzünün enlemlerince. açlığın
usta hançeri ve kurşun ırmakları
dağıtıyor bilyeleri. kan lekeleri
bez bebeklerin eteğinde, cehennem ateşleri… gökyüzüne koşuyor
çalınmış şarkılar, iki adımlık
mezarlar yarılıyor toprağın
sızılı etine…
rüzgârla
konuşacak sözcüklerim yok
artık, tenhaya yürüyen ıslak
bir köpek gençliğim. camlardan yansıyan
hayâlim su veriyor
kederin
ışıksız çiçeğine,
yenildim. şapkamdan çıkan imgeler
uçup gitti
sökülmüş bahçelere, oyunların dışında
kaldım yine, ölümü beklemeliyim…
MURATHAN ÇARBOĞA-2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder